Feynman Yazılır, “Faynmın” Okunur
9 Şubat 2021
Eğitim
Bugün eğitimde sıkça söz edilen Feynman Tekniği, adını ünlü Amerikalı fizikçiden almaktadır. Sınav öncesi etkili bir çalışma yöntemi olduğu konusunda bilim insanlarının faydalı bulduğu bu tekniğe ve ismini borçlu olduğu bilim insanına gelin yakından bakalım.
“Eğer bir şeyi basitçe açıklayamıyorsan, onu yeterince iyi anlamamışsın demektir.” Bu meşhur cümlenin Albert Einstein’a ait olduğu söylenir. Einstein’ın çok ünlü bir fizikçi olduğunu, en ünlü teorilerinden birinin izafiyet teorisi olduğunu ve kendisinin de Nobel Fizik Ödülü sahibi olduğunu mutlaka duymuşuzdur. Fakat onunla aynı dönemlerde yaşamış olan meslektaşı Richard Feynman’ın ismini pek çoğumuz büyük ihtimalle ilk defa duyuyoruz. Peki kim bu Feynman? En önemlisi şu an neden Feynman hakkında bir yazı okuyorsunuz?
Richard Feynman 1918 doğumlu Amerikalı fizikçi. Kendisi sadece bir bilim insanı değil. Onun çok yönlü bir kişiliği var. O hem bir şair, hem bir yazar, hem ressam hem de vurmalı bir müzik enstrümanı olan ‘bongo’ çalan bir müzisyen. Bu Nobel Ödüllü ve renkli kişilikli bilim insanı döneminin en iyi ve etkili bilim adamlarından kabul ediliyor. Yazdığı kitapları, videoya kaydedilen dersleri, ses kayıtları ve TED konuşmaları aracılığıyla kendi düşüncelerini birinci ağızdan dinleyebildiğimiz, okuyabildiğimiz Feynman, yaşadığı dönemde “iyi bir anlatıcı” lakabıyla anılırdı. Çünkü kuantum fiziği gibi karmaşık konuları bile herkesin anlayabileceği bir dilde anlatabiliyordu.
“Feynman Dersleri” isminde kaydedilmiş videolarıyla esprili ve akıcı bir dille anlattığı fiziği 7’den 70’e herkese öğretebilme kabiliyetine sahip olan Feynman’ın iyi bir anlatıcı olabilmesinde en büyük etken bir şeyi anlatabilecek kadar iyi öğrenmesiydi. Feynman’ın hikaye anlatabilme kabiliyeti ve pozitif enerjisi sayesinde o dönemde pek çok insanı fizik dersleriyle barıştırdığı söylenirmiş. “The Fantastic Mr. Feynman” belgeselinde bahsi geçen bu konu hakkında Feynman’ın bir öğrencisi onunla ilgili bir anısını anlatıyor. Öğrencisi annesinin o zamanlarda Richard Feyman’ın Cornell Üniversitesinde kaydedilip televizyonda yayınlanan derslerini izlediğini söylüyor. Hiçbir bilimsel bilgisi olmamasına rağmen annesi izlediği derslere ilgi duymaya başlamış. Fırsat bu fırsat diyerek kendisi de annesine fizik öğretmek istemiş. Bunun için Feynman’dan ona bir mektup yazmasını rica etmiş. Feynman ise esprili bir dille mektubu şu şekilde yazmış: “Sevgili Bayan Chown, oğlunuza söyleyin, sizin aklınızı bilimle oyalamak yerine yeterince sevgiyle oyaladığından emin olsun.” Keyifli sohbetlerinin ve hikayelerinin yanında Feynman çok da zeki bir adamdı. Üniversite eğitimini MIT’de (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) alan Feynman daha sonrasında doktorasını Princeton Üniversitesinde yapmış ve burada araştırma görevlisi olmuştu. O zamanlarda dünyada patlak veren İkinci Dünya Savaşı Feynman’ın hayatının tüm seyrini değiştirecekti. Çünkü devlet onu “Manhattan Projesi” adı altında çok gizli bir bilimsel projede dönemin önemli bilim insanlarının da bulunduğu büyük bir ekiple birlikte çalışabilmesi için davet etti. Büyük bilim ekibi bu proje ile İkinci Dünya Savaşı’nı bitirirken 129 bin insanın da ölümüne neden olacak atom bombası üzerinde alışıyordu. Bilim insanları olayın büyüklüğünün pek de farkında değildi çünkü bu gizli bir görevdi ve pek çok bilgi sır gibi saklanıyordu. Bu olaydan kısa bir süre önce de çocukluk aşkını kaybeden Feynman, hayatının karanlık bir dönemine girmişti. Bu karanlık dönemi atlattıktan sonra ara verdiği kuantum teorileri hakkındaki araştırmalarına devam eden Feynman dili çok karmaşık olduğu için tanımlaması zor olan ve açıklayabilmek için de karmaşık denklemler kullanılan bir teoriyi sadeleştirince Nobel Bilim Ödülü’nün de sahibi oldu. Peki Feynman’ı bu kadar başarılı yapan çalışma tekniği neydi?
Doktorasını yaptığı Princeton Üniversitesi’nde sözlü sınavlar ile karşı karşıya kalan Feynman bir çalışma stratejisi geliştirmesi gerektiğine karar vermişti. James Gleick’in yazdığı Richard Feynman biyografisinde Gleick’in anlattığına göre Feynman sessiz bir yerde inzivaya çekilmiş ve orada çeşitli fikirler üretmeye başlamıştı. Kendine yeni bir defter almış ve defterini “Bilmediğim Şeyler Hakkında” olarak adlandırmıştı. Ardından haftalar boyunca fiziğin her alanıyla ilgili çeşitli teorileri incelemeye koyuldu. Tutarsızlıkları bulmaya çalışırken her konunun temeline inerek anlamaya çalışmıştı. Bu sırada karaladığı tüm notlarını da bu deftere almıştı. Gleick buna Feynman tekniğinin ilk adımı demiş. Yani öğrenmek istediğimiz konu hakkında iyi bir araştırma yaparak ve deftere notlar alarak Feynman’ın tekniğinin ilk adımını atmış oluruz. Gleick, Feynman’ın defteri hakkında “Feynman çalışmasını bitirdiğinde gurur duyacağı bir defteri oluyordu” diye yazmıştı. Konuyu iyice araştırdık ve öğrendiğimizden eminiz. Öyleyse pek çoğumuzun “Bunu ben zaten yapıyorum!” diyeceği ikinci adıma geçebiliriz.
James Gleick’in kitabına göre Feynman bir şeyleri basitçe açıklayamayınca aslında konuyu anlamamış olduğunu fark ediyordu. Yani Feynman’a göre bir şeyi anlamış olmak için o konuyu kolaylıkla bir sınıfa veya birine anlatır gibi anlatmak gerekiyordu. Aslında bu yöntem pek çoğumuza tanıdık geliyordur. Sınavlara çalışırken çoğu kişinin kendi kendine mırıldandığını duyarsınız. Feynman’ın da uyguladığı bu yöntem onun Princeton Üniversitesi’ndeki sınavlarını geçebilmesini sağlıyordu. Ayrıca bu yöntemin bir de bilimsel açıklaması vardı. Bilim insanlarına göre unutmak istemediğimiz şeyleri sözlü olarak tekrar edince birden çok duyu organımızı kullandığımız için bu yöntem o bilgiyi unutmamızı zorlaştırıyordu. Konuyu kendi kendimize anlatmaya çalıştık ve bu sırada notlarımızı da aldık. Fakat bir noktada takıldık ve notlarımıza bakma ihtiyacı hissettik. Bu aşamada Feynman’ın şöyle bir önerisi var: “Takıldığın noktadaki kaynağına geri dön. Çünkü anlatamıyorsan onu tam olarak anlamamışsın demektir.” Pek çoğumuz bu aşamayı notlara biraz göz gezdirerek geçiştiririz. Bu adımda önemli olan eksiğimizin olduğu yeri bulup o eksiği telafi edebilmektir. Yani kaynağa inip anlaşılmayan noktayı tespit edebilmek ve onu anlayabilmek gerekir. Gleick’in kitabında yazdığı üzere Feynman’a göre bu adımı çalışılacak olan tüm konuları tamamen anlayana dek sürdürmek gerekiyordu. Dolayısıyla aslında en uzun süren adım da buydu.
Feynman’ın tekniğine göre konuya hakim olunduğunda ise bu defa konuyu sadeleştirmeyi ve mümkünse şekiller ve tablolarla görselleştirerek anlatmayı denemek gerekiyordu. Gleick, Feynman tekniğinin son aşaması için konuyla ilgili örneklendirmeler yapmanın ve kişisel tecrübeleri de
dikkate alarak konuyla benzerlikler kurmanın faydalı olacağını yazıyor. Bir de bu yolla konuyu anlatmayı denemek ve gerekirse anlatamadığımız noktada ilk aşamaya dönerek konunun kaynağına inip öğrenmeye çalışmak gerektiğini belirtiyor. Dört aşamadan oluşan Feynman’ın öğrenme tekniğinin bu son adımı öğrenilen konuyu pekiştirerek zihne yerleştirmeyi amaçlıyor. James Gleick’in kitabında ayrıntılı olarak anlattığı bu
öğrenme tekniği Feynman’a Nobel Fizik Ödülü’nden geliştirdiği Feynman diyagramlarına pek çok başarının kapısını açtı. Bu şen, güleç ve konuşkan bilim adamı Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra bir röportajında kazandığı ödülü şöyle açıklıyor: “Ben ödülü çoktan kazandım. Ödül, bir şey üretmenin ve keşfedebilmenin zevkidir.”
Kaynak: - Gleick, James, The Life and Science of Richard Feynman, 22. Basım, Open Road Media, 2011 - Riley, Christopher, The Fantastic Mr. Feynman, BBC, - Uğur Okulları Gençlik ve Kariyer Dergisi U MAG, Sayı 3, Mart- Nisan 2018